Bu Blogda Ara

Ağustos 17, 2025

16 Ağustos Günlüğü... Ve 17 Ağustos...



Haziran-Temmuz-Ağustos... Okullarda mevsim şeritlerinde YAZ mevsimini simgeleyen 3 aylar. 4 mevsimi tanıtan aylar, 4 farklı ağaçla tanıtılırdı. Çocuklar sallanarak ne güzel ritmik sayarlar; "Sonbahar-Kış--İlkbahar- Yaz... Öğretmenler emek ve zaman harcayarak, bir ağacı değişik renklerde canlandırarak bir sanatçı gibi , işbirliği ile bir eser üretirlerdi.

Bugün 16 Ağustos 2025- Ağustos Ayını yarılamışız. Öğretmenlerimiz; "Söz namustur." derlerdi. Dün bitiremediğim yazımı tamamlamaya söz vermiştim. Fotoğraf ekleyecektim. Az yazı, bol görsel; hızlı-çabuk-bıktırmadan-usandırmadan... Yapay zekâya hiç danışmadan... Başarabilecek miyim...? 

Bu paylaşımımı; uykusuz kalsam da, Türkiye saatiyle-saat 23.00 de bitirmeye kararlıydım. Bir hafta her şeye rağmen, amatörce çekimlerimi sürdürdüm. İnanın,  bir saattir denedim-olmadı-yerleştiremedim. Tek öğrenme yöntemi "sınama yanılma" değil.

Akıllı telefonlar bizim aklımızı sınıyor sanırım. Bağışlayın lütfen. Öğrenmenin yaşla ilgisi olmadığına inanıyorum. Eğitim "hayat boyu" devam ediyor. Yarından umutluyum... "Arkası Yarın"ları çok severdim. Ama böyle paramparça değil...

Bu yazının altında masmavi bir gökyüzü, gününüzü aydınlatan bir güneş, yemyeşil bir alan ve çağlayarak akan doğal su kaynakları hayal edin lütfen... Başaracağınıza eminim.

Makbule ABALI-Eğitimci

16 Ağustos 2025 İzmir-Urla 

Bugün 17 Ağustos. Yeni güne umutla uyandım. Kendimi İYİ hissediyorum.

Küçük şeylerle mutlu olabilen insanlar için "Hayat Güzel."

Makbule Abalı.














Ağustos 15, 2025

Tamamlanamamış Bir Günlük Yazısı- CANLILAR...

 


Dün başladığım yazımı bitiremeyince bugün devam edeceğime dair kendime söz vermiştim. Bir kez daha anladım ki; her şeyin azına, kısasına, hemen tüketilenine, en hızlı, en çabuk, en pratik olmasına alışanlar, çağın getirilerine, zorlamasına, yeni akımlara uymak zorundalar. 

Olabildiğince kısa anlatmaya çalışacağım. Oysa dağarcığımda söylenmesi gereken ne çok şey vardı...

Doğada canlılar aleminde her şey o kadar düzenli ve kurallara uygun işliyor ki. Zamanında bildiğimi sandığım oysa tam kavrayamadığım ne çok şey varmış.

Sabah gün ağarırken önce kuşlar uyanıyor. (Burada hiç horoz sesi duymadım. Gezen-eşeleyen doğal tavuklar azaldığındandır belki.

Kuş sesleri geçmişe göre daha kısık, daha hüzünlü sanki. Yangınlardan kurtulabilenler sürüler halinde, çığlık çığlığa geldiler. 

Denize uzak olunca çok sevdiğim martılar dışında hemen her cins kuş var. Genellikle büyük ağaçları tercih ediyorlar.

Birbirlerinden güç alarak koro halinde ötüyorlar. Güvercinler, kumrular, turnalar, kırlangıçlar. Aralarında hiç anlaşmazlık yok. Gelecekleri zamanı, yöreyi, ağaçları seçmede ustalaşmışlar. 

Caddelerde çok yok ama Arnavut Kaldırımlı sokaklarda kediler ve köpekler birbirleriyle dost oldukları gibi, hiç korkusuzca caddenin ortasında korkusuzca uzanıp uyuyorlar. Sürücüler yol değiştiriyor ama onlar yer değiştirmiyorlar. 

Hastanelerde bile içeride pervasızca gezinen, hastaların elinden bir şeyler  yiyen kediler görüyorsunuz. Tablo gibi görüntülerle karşılaşıyorsunuz. Kediler ve köpekler  buralarda çok mutlu. Sevildiklerini biliyorlar. 

Bu yazı bugün bitmeliydi. Yarım kalmış, bitmemiş. tamamlanmamış işler can sıkıcıdır. Sanırım günlerin yorgunluğu insanın ruh ve beden sağlığını altüst ediyor. Ta içimden gelen "Artık dinlenmelisin!" çağrısına kulak tıkamayı beceremedim. 

Bağışlayınız... Yarın çektiğim fotoğrafları ekleyerek yazımı tamamlayacağım inşallah.

Makbule ABALI-Eğitimci

15. 08. 2025 İzmir-Urla  










Ağustos 14, 2025

Hayat Devam Ederken Günlük Gözlemler (1 )

                                                                 


Bu günden itibaren hava sıcaklıkları düşecekmiş. İçimizi ferahlatan haberler duymak ne iyi oluyor. Kadınların erkeklerden daha duyarlı ve hassas oldukları, inceliklerden hoşlandıkları, anne olmasalar da çoğu zaman "Anne" gibi davrandıkları , koruyucu ve kollayıcı oldukları bilimsel olarak kanıtlanmış.

Önemli olan, kadın ya da erkek olmak değil elbette. İNSAN olmak. yaşadığının , varlığının farkında olabilmek, anlamaya çalışmak, dinlemek, algılamada seçici olabilmek, bizden başka canlıların da evrende bir yeri olduğuna inanmak, kabullenmek. 

Bazı arkadaşlarıma imreniyorum.(Kıskanma adetim yoktur.) Günün tortusunu ya da üç güzel şeyi, bazen kısa mektuplarla, anılarla, gezi izlenimleriyle, insan tasvirleriyle, çiçekler, ağaçlar, bitkiler hakkında bilgiler aktararak, bazen  rüyalarla, arkadaş toplantılarından özetlerle; ama hep maviliklerde gezinerek , zihnimizde güzel izler ve yansımalar bırakarak... 

Ne güzel, içten, yazılar yazıyorlar, fotoğraflar seriliyorlar. İnanın, hayranlık duyuyorum. Dünyanın her köşesinden sanat eseri, harika sesler, görüntüler, çekimler de o mükemmel paylaşımlara eşlik ediyor. Haksızlık etmemen lâzım diyorum kendime; Onlar yeni yüzyılın özelliklerini bilen , teknolojiyi ustaca kullanan. uyumlu, duyarlı, dijital ortamla. sosyal medya ile dost insanlar... Eskilerin deyişiyle: "Senin daha 10 fırın ekmek yemen lâzım." Çıraklıktan ustalığa geçmek kolay değil. Uzun-ince bir yol...

Kısa mektup, kısa mesaj, not, yorum ya da yazı yazmaya alışamamış bir nesildenim ben de. X, Y. Z kuşaklarında da  "Halden Anlayanlar" var iyi ki. Konuşma azalınca yazı daha da öne çıkıyor sanırım. "sanırım" deyişi de; "Bu konuda yeterli bilgi sahibi değilim, bağışlayın." anlamında. (Ya da ben o anlamda kullanıyorum. Çocuklardan ve gençlerden öğreneceğimiz çok şey olduğunu her zaman söylerim. Tanıyanlar bilir! 

Bugün sabahtan beri çok iş yaptım, yapmaya çalıştım. Düzenli olmaya alışan insanlar yaş alınca (ağır çekimde yaşarken) işlerini istedikleri gibi düzenli sürdüremeseler de olanla yetiniyorlar- sadece kendim için yaşamaya halâ alışamasam da- vicdani rahatlık çok önemli... 

Saatler, dakikalar, saniyeler ve tabii ki günler inanılmaz bir hızla  geçiyor.  Dün sabah çok erken saatte- (yardıma hazır, merhametli ve iyi niyetli bir dostla)- eşimin gözünde Sarı Nokta tedavisi ile ilgili olarak Retina kontrolü için yaklaşık evimizden 1 saat uzaklıktaki bir Devlet Kurumuna gitmiştik.

Orada her zamanki gibi. harika, işine gönül vermiş, Hipokrat Yeminine sadık kalmış, başlangıçtan bu yana güzel değişimler yaşayan uzman bir ekiple günümüz-içimiz aydınlandı. Eksikler bilinip, önlemler alınırsa her şey kısa zamanda düzeliyor sanırım. "İyi İnsanlar" hepimize iyi geliyor. Çoğalmalarını diliyoruz.

Bugün hastalıklardan söz etmeyeceğim. Kimseyi endişelendirmeye hakkım olmadığını düşünüyorum. Kısa bir yazı yazmaya niyet etmişken ne kadar uzattığımı fark ettim. Bağışlayın Dostlar. Günün yarısını bitirmişiz bile. Saat 11.50 . Bahçedeki çiçekleri, ağaç ve sebzeleri de düşünmek gerek. Haliyle kısıtlı gelen suyumuz sabah akmıyordu.

Bu günlük gözlemler bitmeden zaman bitti. Sabah aceleyle kahvaltıyı hazırlarken elimi de yakmıştım. Hemen buza bastırsam da acısı geçmedi. Canım yanıyor. Oysa dikkatsiz olmadığımı sanırdım. Suç bizde mi yoksa yaşta mı, ısıtıcının zamanını doldurmasında mı...? 

Yazımı noktalamak zorundayım. Ertesi güne sarkan günlüğe tarih ya da küçük bir not düşülmeli diye öğrenmiştik yıllar önce. Öğretmenlerimiz öyle güzel insanlardı ki; Öğrettikleri bilgiler halâ kalıcı. Sonsuz minnet ve teşekkürle anıyorum her zaman. Rahatsız etmeyelim diye yeterince arayamadık bile. Her zaman saygıyla-minnetle-rahmetle anıyorum... 

Makbule ABALI-Eğitimci

 14. 08.2025 İzmir-Urla 





Temmuz 30, 2025

Yunus Emre'den Deyişlerle...


Zaman zaman yüzyıllar öncesinden söylenmiş ve iz bırakmış sözleri yeniden hatırlamak hafızayı tazelemek gibi. Yunus Emre Anadolu'da yaşamış Tasavvuf ve halk şairi, Türk- İslam Düşünürü olarak biliniyor.
 
Sözleri, şiirleri günümüzde de değerinden hiçbir şey yitirmemiş. Yunus Emre, İnsan olan herkese; Fakir-zengin, Hristiyan-Müslüman ayrımı yapmadan engin sevgiyle bağlıdır. Anadolu'da Türkçe şiirin öncüsü olan mutasavvıf ve filozof olarak bilinir.
Yunus Emre'ye kulak vermek, her zaman iyi geliyor insana...








Çocuklarınıza zengin olmayı değil, mutlu olmayı öğretin.
Böylece hayatları boyunca sahip oldukları şeylerin fiyatını değil, kıymetini bilirler... 
                                                              Yunus Emre                                    
 

İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, sen kendin bilmez isen, ya nice okumaktır. 
                                                              Yunus Emre

Derleyen: Makbule Abalı-Eğitimci 
Güncelleme: 30. 07. 2025-Urla



Temmuz 25, 2025

Yeniden Öğrenmek...

 


Yaşamak, sadece nefes almak, günlük ihtiyaçlarımızı gidermek, var olduğumuzu bilmek değil elbette. Çevremize yeniden dikkatle baktığımızda; Kaç yaşında olursak olalım, duyarlılık ve farkındalığınız arttıkça yeniden öğreneceğimiz öyle çok şey var ki...

Kişileri tanımak çok kolay değil. Zaman istiyor, önyargılı olmadan, farklı zamanlarda-değişik konum ve durumlarda, başkalarının etkisi altında kalmadan, kendi yargılarınızla  tanımak-tanıyabilmek. Çok zor gerçekten. İyi niyetinizin sınırları olmalı. Neden -sonuç  ilişkilerini iyi değerlendirip, kişi ya da kişileri maskesiz, yalansız, sahte gülücüklere, abartılmış davranışlara kanmadan tanıyabilmek... 

Çocuklar bu konuda yetişkinlerden daha isabetli kararlar alabiliyorlar. İçleri neyse, davranışları da yalın gerçeği yansıtıyor. Büyükler farklı bir şey kurgulamadılarsa, "Çocuktan al haberi" sözü gerçeğin ta kendisi. Şaşırmak, sürprizlere hazır olmak, mimikleriyle gerçeği vurgulamak onlara özgü. Hayalleri bile öyle güzel ki. Henüz gerçek dünyadan haberdar değiller. 

Diğer canlılardan da öğrendiğim çok şey oldu. "Kedi-köpek gibi geçimsiz " denir. Oysa onlar yaşına, cinsine, cinsiyetine göre birbirlerine davranışta kusur etmiyorlar. Sokaktan geçen yabancı bir köpeğe havlayanlar yaşlı bir çoban köpeğine sessizce bakıyorlar. O da gücünün-yarattığı etkinin farında bir tavırla ilerliyor. Sadece su içmek için duruyor. Köpekler kedilerden daha vefalı. Terk edilmiş kedilerin hali içler acısı. Sevilmek için her yola  baş vuruyorlar.

Arıları ürkütmezseniz, yüksek sesle bağırmazsanız çiçeklerden besini alıp gidiyorlar. Şaşırdığım bir durum: Su içmek için bir tasa dalıp çıkamayan arı, suyu dökünce canlanıp uçuyor. Salyangozlar en yararlı bitkileri bulup kurutmakta ustalaşmışlar. Aloaveraların bazıları kurudu. Minicik karıncaların işbirliği inanılmaz. 

En güzeli, en dayanıklı ve yararlısı zeytin ağaçları. Hayran olmamak elde değil. Kavurucu sıcaklarda bile kuru dallarından sürgün veriyorlar. Onlara imrenen kaktüsler dahi çiçek açtı. Gün aşırı onları da suluyordum. Solup yeniden açan gülün yanında, çiçeklerin arasında coşan semizotlarından adeta ilham alarak dikenli kaktüslerimizin küçük de olsa çiçek açması beni çok mutlu etti. Küçük bahçemizin arka köşesindeki zakkum  dahi coştu. Doğanın dili olmasa da, kendini öyle güzel ifade ediyor ki...

Makbule ABALI-Eğitimci

25. 07. 2025 Türkiye-Urla

Not: Bu yayın yoruma açık değildir. Sıcaklarda kimseyi yormak istemedim.





Temmuz 23, 2025

Yüreğimizde İz Bırakanlar...



Yaklaşık 15 yıldır Blogda yazıyorum. Hayatın içinden; Günlük, deneme, anı, şiir, öykü türünde, hevesli bir amatör gibi yazmaya çalıştım. Edebiyat ya da Türkçe Öğretmeni değilim. Ama okulda en çok sevdiğim, ilgi ile izlediğim üç temel dersten biri her zaman edebiyat olmuştur. Adana Kız Lisesi'nde çok değerli bir Edebiyat öğretmenimiz vardı. Halide Hocam... Notunun kıt olduğu söylenirdi. Belki o yüzden edebiyat ve kompozisyon derslerinde yüksek not almak , benim için mutluluk kaynağı olurdu. 

Okullarda öğrenciler genellikle öğretmenlerini takma adlarla adlandırırlar. Müdür yardımcısı olan, aynı zamanda Felsefe, Mantık, Sosyoloji derslerimize giren Halide Öğretmen sarışındı, Edebiyat Öğretmenimiz Halide Hanımın saçları siyahtı. Sanırım o yüzden, lise öğrencileri öğretmenlerimizden söz ederken "Sarı" ve "Kara" lakaplarını da eklerlerdi. 

Yazarken bile içim acıdı. Ben hiçbir zaman o lâkabı kullanmadım, kullanamadım. Çok sevdiğim Edebiyat Öğretmenime kıyamadım. Sınıfta her zaman disiplinliydi, tembelliğe karşıydı, dersini örnekler vererek, sade-yalın bir anlatımla çok güzel işlerdi. Adildi, sınıfta kimseyi aşağılamazdı, hoşgörülüydü. Ama sınırları vardı, bilirdik. Yüreğinde insan sevgisi, bağışlayıcı bir anne tavrıyla belleğimde iz bırakmış, o ak yürekli , idealist öğretmenimi hiç unutmadım. 

"İyi insanlarla karşılaşmayı, onlardan yararlı- güzel şeyler öğrenmeyi" çok önemsiyorum. Varlıklarıyla çevrelerine ışık yayanlar, davranışları ve uygulamalarıyla her zaman örnek olanlar; Ne olur azalmasın, daha çok olsunlar. Farkındalığımız ve duyarlılığımızla onlara ulaşalım, "İyi ki varsınız." diyebilelim.

Kaybettiğimiz o değerli-güzel insanları saygı ve rahmetle, halen hayatta olanları sonsuz minnet ve teşekkürlerimizle  anıyoruz Çok uzaklarda ya da yakınlarımızda olup da farkında olamadıklarımız, yeterince tanıyamadıklarımız  bağışlasınlar lütfen...

Makbule ABALI -Eğitimci 

24. 07. 2025 İzmir-Urla

Temmuz 20, 2025

Gözlemlerimiz- Karşılaştıklarımız...

 


Çok eskilerden beri değişmeyen bir dileğim vardır. "Bir dilek tut. bir dilek dile, içinden ne geliyorsa ilk onu söyle." dediklerinde, ya da kendi başıma kaldığımda. gece yatarken ilk aklıma gelen dilek; "Tanrım, ne olur bizi iyilerle, iyiliklerle, güzelliklerle karşılaştır. İyiler çoğalsın, kötüler-kötülükler giderek azalsın." olmuştur. Sadece kendim için değil, herkes içindir bu dilek. 

Bazı kurumlarda, bazı iş yerlerinde bu durum öyle belirgin ki. Güler yüzlü, nazik, görev ve sorumluluğunu bilen bir eleman, çevresine de adeta enerji yayıyor, çoğunluk onunla birlikte insanları mutlu etmeye çalışıyor. Bazen de bu durumun tam tersi. Bir kişi o kurumu yüceltirken bir diğeri olumsuz davranışlarıyla, şikayet ve pişmanlıkların artmasına neden oluyor. 

Zamanla teşekkür etmeyi unutan, gerekli görmeyen, övülesi çalışmalarda bile olumsuz eleştiren bir toplum haline dönüştük. Oysa farklı davranışları fark ettiğimizde; bir gülümseme. içten bir teşekkür, bazen dostça bir yaklaşım, karşınızdaki insan için bir motivasyon kaynağı olabiliyor. 

Canlıların tümü için bu anlayış geçerli. Maddi olarak hiçbir ödül vermeseniz de içten gelen "sevgi dil i ve hak edene yerinde övgü " dünyanın her yerinde geçerli. Nice açılmaz kapı, anahtarsız da aralanabiliyor. Sözle, bakışla, aşağılama ya da küçümsemeyle kalın-aşılmaz duvarlar örmek, sonraki zaman dilimlerine de zarar veriyor, aşılmaz geçitler- çıkmaz sokaklar yaratıyor. 

Ağaçlarda, bitkilerde, çiçeklerde, tüm canlılarda, dikkatli bir bakış açısıyla, duyarlı olarak,  farkındalığınızı kullanarak gözlem yaptığınızda; sonuçlar insanı şaşırtıyor. Zorunlu ihtiyaçları sağlanmayınca- yeterli su, hava, güneşten yoksun kaldığında bitkiler de küsüyor. Toprağına alışamayan, hırpalanan, kırılan bitkiler yaprak döküyor. Soluyor. zayıflıyor ve sonunda can veriyor. 

Aynı yerde, aynı iklimde, farklı koşullarda-farklı davranışlarla yetiştirilen çocuklar gibi: nedenlerden sonuçlara ulaşıldığında çok da şaşırmıyoruz. İhtiyaçlar oranında, zamanında yeterince sağlanamayan bakım ve yanlış yaklaşımlar, insanın doğasına zarar verdiği gibi  gerçek doğayı da yıkıyor, eziyor, yok ediyor... 

Makbule ABALI- Eğitimci

20. 07. 2025 Urla